Yaşamın kendisi kadar üreme de uzun yıllar boyunca insanların çözemediği büyük bir sır olarak kaldı. Doğurganlık, insan için kutsaldı; kendine Ana tanrıça figürlerinde yer buldu. Üreme, hayatın en büyük mucizesiydi. Neydi üremenin sırrı? Canlılar nasıl dünyaya geliyor, soylarını nasıl devam ettiriyorlardı? Matthew Cobb bizlere, çağlar boyunca biliminsanlarının bu konuyla ilgili olarak sordukları soruları ve gerçeği buluncaya kadar yapılan çalışmaları anlatıyor. Bu kitapta Aristoteles’ten Galenos’a, Hollandalı Leyde cerrahlarından Rönesans aydınlarına kadar pek çok kişiyi, insanın ve üremenin sırlarını ararken göreceğiz. Lahana bebeklerden, modern genetik bilimine kadar geçen süreçte alınan yolu…

“Üreme” kitabında, Aristoteles döneminde canlılarla ilgili bazı genel görüşler şu sözlerle anlatılıyor: “Aristoteles, böcekler gibi, daha alt sınıftaki hayvanların, çöpten kendiliğinden ürediklerine göre, üremelerinin çok farklı olduğunu ileri sürüyordu. Böyle ürüyorlar, diyordu, çünkü onlar iç organları olmadığından büyük hayvanlardan çok daha basittirler. Bu, günlük deneyimle de oldukça örtüşüyordu -kurtçuklar çürüyen maddelerde aniden ortaya çıkıyor gibiydiler ve böcekler görünüşte iç organlardan yoksundular. Kendiliğinden üreme aynı zamanda böceklerin ‘gerçekten üremediklerine’ de işaret ediyordu, çünkü onlar hiç üremiyorlardı- onlar çürüyen maddelerden rastlantıyla türüyorlardı. Aristoteles’e göre dünyanın bu bölümünde üremeye ilişkin mantıklı hiçbir şey yoktu…”

Thomas Aquinas’ın çalışmalarıyla birlikte Hıristiyan dünyasında itibarını sağlamlaştıran Aristoteles ve Galenos’un çalışmaları uzun süre skolastik düşünce içinde doğruluğu sorgulanmadan var olmayı sürdüler. Ortaçağ’da Batı dünyası bilimsel suskunluğunu korurken, İslam bilimi sürekli gelişme halindeydi. Ne var ki İslam bilginleri de matematik, fen, astronomi gibi bilim dallarına daha çok ilgi gösteriyor ve biyolojiyle fazla ilgilenmiyorlardı. İnsan bedenine ilişkin bilgiler arttıkça bilimsel merak da artıyordu. Matthew Cobb, kitabında bu bilimsel merakın nasıl geliştiğini, 17. yüzyılda üreme üzerine çalışan Batılı bilimcilere açtığı pencereyle gözler önüne seriyor. Kitapta yalnızca bilimsel çalışmaları değil, dönemin siyasi olaylarından bazı kesitleri, bilimcilerin özel hayatlarını, hatta gündelik yaşama dair şeyleri de bulmak mümkün.

Kitabın en güzel yanlarından biri de en sonda verdiği zamandizin. 1651 yılından başlayan ve 1996 yılında kopyalanan koyun Dolly’e kadar gelen bu zamandizin, kitabın ve üreme üzerine yapılan çalışmaların hızlı bir özeti gibi.

Kolayca okunabilen bu kitap, meraklısının elinden bırakamayacağı türden. Üreme’yi okuduktan sonra bilim tarihiyle ilgili bilmediğiniz daha az şey kalacak.

 


 
Yazan: Matthew Cobb
Çeviren: Bilgi Altınok
Everest Yayınları, 2009,
357 sayfa