Bir otçul memeli hayvan düşünün, o kadar büyük ki orta boylu bir insan bu hayvanın ancak dizlerine geliyor. İlk düşünüldüğünde bu pek mümkün görünmese de günümüzden yaklaşık 33,7-23,8 milyon yıl önce, yani Oligosen olarak adlandırılan jeolojik devirde böyle bir memeli hayvan yaşadı. Bu dev hayvanın adı Baluchitherium (diğer isimleri Paraceratherium ya da Indricotherium). Gerçekten de altı metreye ulaşabilen omuz yüksekliği ve 20 tona varan ağırlığı ile Baluchitherium gelmiş geçmiş en büyük kara memelisi.

Ünlü İngiliz paleontolog Clive Forster-Cooper, 1912 yılında Pakistan’ın Belucistan bölgesindeki Lando Vadisi’nde ilk kez bu boynuzsuz dev gergedana ait fosilleri bulduğunda bölgeye ithafen bu memeliye “Baluchitherium” adını koydu. İlerleyen zamanlarda bu canlıya ait fosiller Çin, Moğolistan, Rusya ve Kazakistan’dan ve son yıllarda da Balkanlar ve Kafkasya’dan elde edildi. İlk buluntu yeri olan Belucistan’da 1995 yılına kadar iç savaşlar nedeniyle çalışmalar yapılamadı. 1995-2004 yılları arasında özel izin alarak bu bölgede çalışma şansı elde eden Fransız paleontologlardan oluşan bir ekip, Baluchitherium ve onunla ilgili fauna hakkında çok önemli bilgiler elde etti. Bu bilgilerden en önemlilerinden biri ilk kez buldukları tam iskelet ile Baluchitherium’un omuz yüksekliği altı metre, ağırlığıysa 20 tona ulaşan bir dev gergedan olduğuydu. Boyutları dışında iskelet yapısı da hayvan hakkında önemli bilgiler taşıyordu. Uzun boynuyla yüksek ağaçların tepelerindeki yaprak, filiz ve ağaç dallarına özelleşmiş bir diyetle beslendiğini işaret ediyordu.

Peki bu dev gergedanın Anadolu açısından bir önemi var mı?
2002 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Ankara Üniversitesi Jeoloji Bölümü ve Paris Doğa Tarihi Müzesi ortaklığı ile yürütülen bir proje sırasında Çankırı-Çorum Havzası’nda bir fosil bulundu. İlk bakışta hangi hayvana ait olduğu anlaşılamayan kemiğin uzmanı tarafından incelenmesi sonucunda Baluchitherium’a ait ön kol (radius) kemiği olduğu anlaşıldı. Bu sonuç araştırıcıları çok şaşırttı. Peki neden?
Baluchitherium gibi büyük boyutlu bir hayvanın geniş yayılım gösterdiği Asya’dan Anadolu’ya gelebilmesi için kara köprülerinin bulunması gerekir. 2002 yılında bulunan fosile kadar, Oligosen döneminde Anadolu’nun bir adalar sistemi olduğu ve bu nedenle memeli faunasının cins ve tür düzeyinde fakir olduğu savunuluyordu. Bu nedenle dev bir memeli türünün Anadolu’daki varlığına ait bir fosil, Oligosen dönemi paleocoğrafyası ile önemli değişikliklere işaret edebilir.
2002 yılındaki buluntudan sonra 2006 yılında MTA Tabiat Tarihi Müzesi ve Paris Tabiat Tarihi Müzesi ortaklığı ile bir proje başlatıldı. Projenin ilk günlerinde yine Oligosen yaşlı katmanlardan bulunan bir pazı kemiği (humerus) araştırıcıları çok sevindirdi ve dev gergedana ait daha fazla fosil bulunabileceği konusunda ümitlendirdi. Ümitler boşa çıkmadı. Bugün hala devam eden proje kapsamında Çankırı-Çorum Havzası’nda çok fazla sayıda fosil bulundu.


Proje boyunca bulunan fosiller arasında gerçekten çok ilginç ve Dünya’da eşi olmayan örnekler bulunuyor. Örneğin yavru bir bireye ait alt çene. Çene üzerinde bulunan süt kesici ve azı dişleri, bu türün yavru bireyine ait belki de tek örnek. Ayrıca 2014 yılındaki çalışmalar sırasında erkek bir bireye ait olduğu düşünülen neredeyse tüm bir iskelet bulundu. İskelete ait kemiklerin büyük bir kısmı çıkartıldı. Ayrıca yine erkek bir bireye ait olduğu düşünülen bir alt çene de oldukça önemli bulgular arasında. Çünkü bugüne kadar bu alt çene kadar iyi korunmuş ve eksiksiz bir örnek oldukça az. Bir benzeri şu an Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde sergileniyor.


Çankırı-Çorum Havzası dışında Iğdır-Tuzluca’da da dev gergedana ait fosiller bulundu. Bu buluntularla birlikte Anadolu’nun Baluchitherium ve ona eşlik eden fauna açısından zengin bir bölge olabileceği düşünülebilir.
Gerek Anadolu’da gerekse Pakistan’da Baluchitherium ile beraber bulunan su kaplumbağası, timsah, diğer küçük gergedan türleri ve küçük boyutlu gevişgetirenlere ait fosiller, bu bölgelerin Oligosen döneminde aşırı nemli, tropik bir iklime sahip olduğunu ortaya koyuyordu. Bu ortam da dev gergedan için uygun besin teşkil edecek bitkilere de sahipti.
MTA’nın projesi ile bulunan fosillerin çok büyük kısmı restorasyon ve bilimsel çalışma amacıyla laboratuvarda yer alıyor. Bu nedenle çok az bir kısmı teşhirde sergileniyor. Bilimsel çalışmalar tamamlandığı zaman Baluchitherium’a ait belki de en büyük koleksiyon ülkemizde bulunacak.
Dünyamızın çok uzak geçmişine ait bilgilerin bir çoğunu o döneme ait canlıların günümüze kadar ulaşabilen fosilleri üzerinden öğreniriz. Baluchitherium da hem Anadolu’nun hem de bağlantılı kıtaların paleocoğrafyası, iklimi ve bitki örtüsü hakkında bize çok önemli bilgiler sağlıyor.