Uzaklardan göz kamaştıran parlak bir ışık ve bir patlama sesi geliyor. Mantar şeklinde bir duman gökyüzüne yükselmeye başlıyor. Eğer hâlâ hayattaysanız patlamanın yaratacağı basınç dalgası birazdan sizi de vuracak… Eğer ölmezseniz radyasyon son noktayı koyacak. İşte nükleer bir felakette insanlığı bekleyen son bu: birbiri peşi sıra patlayan bombalar ve ölümün dokunduğu her şeyi küle çeviren soğuk yüzü. Dünya belki birkaç atom bombasına dayanabilir. Peki, elli ya da yüz bomba birden patladığında ne olacak?

“Ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi…” Sözler, atom bombası projesinin başındaki fizikçi Robert Oppenheimer’in ağzından dökülüyordu. Tarih 16 Temmuz 1945’i, saat 05:30’u gösterirken ABD’nin New Mexico eyaletinde bir çölde atom mantarı yükseliyordu. Askerler ve fizikçiler atom bombasının ilk kez denendiği yere bakarken Oppenheimer Hint destanı “Bhagavad Gita”dan aklına gelen bu cümleyi söylüyordu.

İlk atom bombası patlatılıncaya kadar herkesin aklında bir kuşku vardı: acaba patlama zincirleme bir reaksiyona neden olup tüm dünyayı yok mu edecekti? Bilimciler böyle bir şeyin olmayacağının hesabını yapmışlardı ama gerçekleşseydi nükleer kıyamet ABD çöllerinden dünyaya yayılacaktı. Patlama bölgesinden 10 kilometre uzakta Oppenheimer ve generaller atom bombasının ölümcül gücünü görmüş ve başarılarını kutlamışlardı.