Birçok toplumun efsanelerinde demirciye doğaüstü bir nitelik veriliyor. Bunun en önemli nedeni insanoğlunun tarihinde kullandığı ilk demirin meteor kaynaklı olması yatıyor. Meteorlar çoğunlukla demir ve nikelden oluştuğu için, kazıbilimciler ilk kullanılan demirden aletlerde nikele de bolca rastlandığını söylüyorlar. Meteor kaynaklı bu ilk demir, göğün armağanı olarak adlandırılıyordu ve çok nadir bulunduğu için altından bile değerli sayılıyordu. Hatta bu göksel niteliği demirin tılsım, muska gibi sembolik anlamları olan nesneler yapımında kullanılmasına da neden olmuştu.

Demir aletlerin (meteordan elde etme dışında) ergitelerek elde edilmesine MÖ 3500-2000 yılları arasında Mezopotamya’da Tel Asmar, Tel Çagar, Mari gibi yerleşimlerde, Anadolu’da Alacahöyük’te ve Mısır’da rastlanıyor. Mısır’da demirin eski çağlardan beri bilinmesine karşın, genel kullanımı MÖ 800’lü yıllara rastlıyor. MÖ 2900’lere tarihlenen demir bir aletin büyük piramidin yapımı sırasında kullanıldığı belirlenmiş.

Demirin günlük hayatta kullanılması kolay elde edilememesi ve elde etme yönteminin tam olarak anlaşılamaması yüzünden oldukça sınırlı kalmış. Süs eşyası dışında, günlük hayatta kullanılan aletler yapımını ilk olarak Hititlerde görüyoruz. Demirin kullanımıyla ilgili Hitit metinlerinde demirden kılıçlar, yazım tabletleri ve demirden yapılan tanrı ve hayvan figürlerinden söz ediliyor. Hititler dövme tekniğiyle demir üretiyordu. Bu yöntemde çok işgücüne gereksinim duyuluyordu ve bu da demirin yaygın olarak kullanılması için yeterli değildi. Bu yöntemde demir filizinden ergitilen demirdeki karbon dövülerek azaltılıyor ya da odun kömüründe ısıtılarak artırılıyordu. Hititler bu işlemi yaptıkları döküm ocaklarını dağ yamaçlarına kurmuşlar. Böylece körük kullanmadan, rüzgâr etkisiyle ateşi alevlendirmek için gereken yüksek sıcaklığa ulaşmışlardı. Hattuşa kenti, coğrafi yapısından dolayı hem rüzgâr alan yamaç hem de demir filizi bakımından zengindi. Hititlerin egemenliğinde yaşayan bir kavim olan Kalibler, bugünkü Ordu civarında yaşıyorlardı. Kalibler madencilikle uğraşmasıyla ünlü bir kavimdi. Kaliblerdeki demirciler, madeni tavlama, yani kor halindeyken su verme yöntemiyle dövme tekniğinde yaşanan sorunları çözüyorlardı. Tavlama yönteminde dövme demir çubuklar, az miktardaki karbonun metalin yüzeyine dağılması şeklinde doğrudan odun kömürü ateşinde ısıtılıp tekrar tekrar dövülerek çelik haline getiriliyordu.

Demir ergitmede Hitit halkının usta olduğunu III. Hattuşili’nin Asur kralına yazdığı sanılan bir mektup da doğruluyor:
“Bana hakkında yazdığınız kaliteli demir Kizzuvatna’daki mühür imalathanesinde mevcut değildir. Bahsettiğin demiri üretmek için zaman uygun değildir. İyi demiri üretecekler ama yine de bitmesi mümkün değil. Bitirdikleri zaman size göndereceğim. Şimdi size demirden bir hançer gönderiyorum…”

Bu mektup belki stokların az olduğu bir dönemde yazılmıştı. Ayrıca büyük olasılıkla Hitit kralı demir için diğer ülkelere bir tür ambargo uyguluyordu, bu nokta yeterince açık değil. Bununla birlikte bir dönem Hititlerin tekel olduğu ve demir üretimini kontrollerinde tuttukları kesin. Hititlerin komşularıyla olan ticari ilişkilerinde demirin önemli bir rolü olduğu biliniyor. Hititlerin Mısır firavunu I. Ramses’e demir bir kılıç yolladığı ve demir ticareti sözü verildiği biliniyor. Hititlerin Asurlularla yaptığı ticarette de demirin büyük payı vardı. O dönemde ender bulunan bir metal olan demirin gümüşten kırk kat, altından beş kat daha değerli olduğu belgelerde yer alıyor. Hitit ekonomisi merkezi sistemle yürütülüyordu. Bu nedenle yüksek kalitede demirin tekeli saraya aitti. Bu nedenle MÖ 1200’lü yıllara, yani Hitit İmparatorluğu yıkılana kadar Demir Çağı gerçek anlamda başlamış sayılmıyor. Bu görüşe göre adlarına “Deniz Halkları” denen batıdan gelen kavimlerin istilası sonucu Hititlerin yıkılmasının ardından, demirci ustaları kırsal bölgelere dağıldılar. Böylece demir üretim teknikleri bütün Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya yayıldı. Demirciliğin Avrupa’da yayılmasında en büyük katkıyı MÖ 900’lü yıllarda Dorların yaptığı kabul ediliyor.