Eskiden, örneğin bundan otuz yıl önce, “kalaycı geldiiiiii, kalaycıııııı!” gibi sözlerle bağırarak geçen sokak satıcıları vardı. Onların işi, bakırdan yemek kaplarını bir sihir yapmışçasına parlatmaktı. Kalaycılık sokak aralarında bile yapılan bir meslekti. Onların bağırışlarını duyanlar, bakır yemek kaplarını hemen hazırlar ve kalaycıya götürürler, bir süre sonra da bir ayna gibi ışıldar şekilde geri alırlardı. Kalaycılık çok yaygın bir meslekti. Elbette, dükkânlarında çalışan kalaycılar da vardı.
Günümüzde mi? Kalaycılık kaybolmakta olan mesleklerden biri.
Bir kalaycıya rastlmaka artık çok zor. Gelişen teknolojiyle koşut çelik, teflon, cam, seramik gibi mutfak eşyalarının yaygınlaşması, kalaycılık mesleğinin yok oluşundaki en büyük etken.
Eskiden her evden, her iş yerinden kalaylanacak kapların geldiğini anlatan Ankaralı bakırcı-kalaycı Faruk Küçük; işlerin çok azaldığını, kalaycılık yaparak geçinmenin artık olanaksız olduğunu söyledi. Küçük’e göre, Üstelik artık işinin ustası kalaycılar da yetişmiyormuş.
Bakır Kaplar Neden Kalaylanır?
Bakır elementinin insan vücudu üzerinde toksik (zehirleyici) bir etkisi bulunur. Hatta bakır zehirlenmelerine halk arasında bakır çalması denir. Oysa bakır kaplarda pişen yemekler çok lezzetli olur. Bu lezzetten vazgeçmemek için de bakır kaplar kalayla kaplanarak zehirleyici özelliği giderilir. Ancak kalayın bir ömrü var. Bu nedenle bakır kaplar yılda en az bir kez kalaylanmak zorunda.
Kaplar Nasıl Kalaylanır?
Faruk Küçük kalaylama işlemini şöyle anlattı:
“İlk olarak bakır kabı ocakta yakıyoruz. Böylece kabın üzerinde birikmiş yağlar yanıp yok oluyor. Sonra asitle kirini kabartıyoruz. Asit olarak tuz ruhu kullanıyoruz. Sonra da ıslak kumla ovalanıyor. Kum tanecikleri, hem bakır kabın yüzeyindeki kirleri arındırıyor hem de bakır yüzeyinde küçük gözenekler oluşmasına yardımcı oluyor. Kalay, bu gözeneklere kolayca tutunabiliyor. Sonra kap iyice suyla yıkanıyor. Ardından kurulanıyor ve kabın üzerindeki eğrilikler düzeltiliyor, pürüzler en aza indiriliyor. Bunun için, bildiğimiz ahşap çekiçleri kullanıyoruz. Biz, bu işleme “eğrileri doğrultmak” diyoruz. Sonra, kalaylama işlemine geçiyoruz.
Bunun için genellikle, kabın büyüklüğüne göre bir ateş yakarız. Bu ateşte kok kömürü kullanırız. Kalaylama sırasında ateşin güçlü olmasını sağlayan ve rüzgâr üfleyen bir sistemi de kullanırız. Bu sistem yerine, eskiden körük denen bir araç kullanılırdı. Ocağımız hazır olduktan sonra, kalay yapılacak kabı önce ateşin üstüne koyarak ısıtırız. Kalay yaklaşık 232ºC’de erir. Bakır yaklaşık 232ºC sıcaklığa ulaştığında kalaylama işlemi başlar. Bakırın ısınıp ısınmadığını anlamak için “nişadır” dediğimiz toz halde “amonyum klorit” kullanıyoruz. Kabın üzerine biraz bu malzemeden serperek kabın istenen ölçüde ısınıp ısınmadığını anlıyoruz. Kap ısınmamışsa nişadır duman çıkarmaz. Isındığındaysa yoğun bir duman oluşturur. Sonra çubuk şeklindeki kalayı bakırın üzerine süreriz.
Kalayın bakır üzerinde her yerde eşit dağılması için de, elimizdeki kalay pamuğuyla kalayı bakırın üzerine sürter, kalayın bakır tarafından emilmesine yardımcı oluruz. Kalay işleminin başarılı olabilmesi için 10 – 15 kez aynı işlemi yineleriz. Kalaylama işlemi bittiğinde soğuması için kabı temiz bir zeminde 5 – 10 dakika bekletiriz. Kalaydan hemen sonra kaba su değdirilmemesi gerekir. Çünkü su, kalayın kap üzerinde belirli bölgelerde toplanmasına neden olur.”
Kalaylama işlemini izlemek çok ilginç. Belki siz de bir kalaycıyı ziyaret ederek, bu sihirliymiş gibi görünen işlemi izleyebilirsiniz.