İnsanlığın en gizemli ve en erken dönem sanatsal başarıları (tarihöncesi mağara resimleri, vadilerdeki taşlardaki çizimler, Stonehenge gibi megalitik yapılar) ses dalgalarının “doğaüstü” diye yorumlanan davranışlarından ilham almış olabilir.
Kaya Sanatı Akustiği üzerine çalışmalar yapan Steve J. Waller “Antik mitoloji mağara ağızlarındaki yansıma sesleri, ruhların bize verdiği yanıtlar olarak izah ediyordu. Atalarımız da sırasıyla bu yansımalara yanıt olarak, yansıma ruhların mağaralar ve kanyonlar gibi yerleri mekan bellediklerini düşünerek mağara resimleri yapmış olabilir,” diyor.
Nasıl ışık yansıdığında bir yanılsamaya kapılır, aynada bir kopyanızın olduğunu düşünürseniz; aynı biçimde, bir yüzeyden yansıyan ses dalgaları da bir sanal ses kaynağından çıkıyormuş gibi gelir. Büyük bir kayalığın yüzeyinden yansıyan ses, bu yüzeyin arkasından duyulurmuş gibi olur. Matematiksel açıdan, her iki yansıma aynı. Waller “Bu kayanın içinden birisi size yanıt veriyormuşçasına işitsel bir illüzyon yaratıyor,” diyor.
Waller’ın da belirttiği gibi yansıyan bir alkış sesi, toprağı döven toynakların sesine benzeyebiliyor. Hatta bir mağara içindeki çok sayıdaki yansıma birbirine karıştıkça mağarada gök gürlermiş gibi oluyor, çıkan ses ise bir toynaklı hayvan sürüsünün çılgınca kaçışmasına benziyor.
“Pek çok antik kültür, gök gürlemesinin sebebini, gökyüzündeki ‘toynaklı gökgürültüsü tanrıları’na bağlıyordu. Bu yüzden, mağaraların içindeki yankıların gök gürültüsü gibi yorumlanmış olması, mağara duvarlarındaki resimlerdeki toynaklı gök gürültüsü tanrılarına ilham vermesi mümkün,” diyor Waller. “Bu teoriyi akustik ölçümler destekliyor: Ölçümler, kaya sanatına rastladığımız sahalar ile en güçlü ses yansıması bölgeleri arasında istatistiki olarak anlamlı bir örtüşme olduğunu gösteriyor.”
Ses dalgasına dair teorileri bilmeyen antik kültürler, akustiğin diğer özelliklerini de yanlış yorumlamış olabilir. Waller, girişim örüntüsü ile Stonehenge’ın planı arasında bir benzerlik fark etmiş. Bu yüzden, açık bir alana iki flüt yerleştirmiş. Bu flütlerin “aynı yeknesak notada” öttürülmesi ile çıkan sesin neye benzeyeceğini merak ediyormuş. Böylece açık alanda iki ses kaynağından çıkan ses dalgalarının, girişim örüntüsünü kaydetmiş.
Waller, “Yıkıcı ses dalgaları sessiz bölgeler oluşturuyordu: Bir flütün yüksek basınca ulaşan ses dalgası, diğer flütün düşük basınçlı dalgasını iptal ediyor, bu da bir illüzyon oluşturuyordu,” diyor. “Gözlerini bağladığımız insanlar, halka halinde dizilmiş kayaların veya sütunların akustik gölgelerinde durdukları yanılgısına kapılıyorlardı.”
Waller tezini kanıtlamak için heybetli Stonehenge megalitik yapısının bulunduğu İngiltere’ye seyahat etti. Burada, Stonehenge’ın gerçekten de akustik gölgeler saçtığını, aynı girişim örüntüsünü oluşturduğunu buldu. Waller, “Benim teorime göre müziğin girişim örüntüsü, Stonhenge’daki gibi megalitik taş halkanın ayrıntılı planını oluşturdu, “diyor ve ekliyor “ki [İrlanda’da] böylesi taş yapıların adı ‘Pipers’ Stones’ [Kavalcı Taşları]. Yani Antik efsaneler de tezi destekliyor: Bunlara göre sihirli kavalları olan iki kavalcı, genç kızların bir çember kurup dans ettirdikten sonra hepsini taşa çevirmiş.”
Waller’ın araştırmasının işaret ettiği iki önemli sonuç var. Bunların içerisinde belki de en önemlisi, bu çalışma ile görülüyor ki erken dönem insanlar için akustik olgular kültürel anlam taşıyordu. Bu da hemen şu sonuca götürüyor bizi: Konu hakkında daha ileri çalışmalar yapmak, arkeolojik değeri arttırmak için arkeolojik bölgelerin doğal ses manzarasını da korumamız gerek.
“Bugün bile algıları duyusal girdilerle aldatıp onlara şekil verebiliyoruz, bu da bilimsel gerçeklikle uyuşmayan yanılsamalara yol açıyor. Bu verilerin eğlence medyasında, sanal gerçeklik ve özel efektlerde ilginç pratik uygulamaları olabilir,” diyor Waller. “Böylesi bir uygulamayla nesnellik sorgulanır olur; çünkü tek bir veri seti farklı sonuçları desteklemekte kullanılabilir.”
Ne de olsa insanlık tarihi böylesi yanlış yorumalamarla dolu: mesela, güneşin dünya etrafında döndüğü, günlük dile geçmiş “güneşin doğması” ve “güneşin batması” gibi sanal illüzyonlar. Şunu ekliyor Waller: “Ses görünmez, karmaşık özellikleri var; dolayısıyla kolaylıkla işitsel illüzyonlar doğaüstü bir olgu ile ilişkilendirilebiliyor. Bu da sırasınca daha genel bir soruya götürüyor bizi: Şu an çevremizdeki başka hangi olguları yanlış yorumluyor, başka hangi yanılsamalarla yaşıyor olabiliriz acaba?”
Waller çalışmasını 28 Ekim’deki Amerika Akustik Derneği’nin 168. Kongresi’nde sundu.
Kaynaklar:
https://asa2014fall.abstractcentral.com/planner.jsp Sunum: #2aAA11
http://www.sciencedaily.com/releases/2014/10/141028114714.htm